Dün akşam Yasemin'le gittiğimiz “başka dilde aşk” acaip keyif verdi. Mert Fırat hem senaryoya ortak hem de başrolde mucizeler yaratıyor. Boşuna dikkatimizi çekmemiş Kapalıçarşı dizisiyle... Bu film sayesinde sinemada hikayenin önemini bir kez daha anladım. Kürek takımında yarışan, kütüphanede “sessizliği” sağlamakla görevli sağır dilsiz bir adam ile çağrı merkezinde çalışan ve insanları dinlemekten bunalmış dünyalar güzeli bir kızın aşk hikayesi. Film en temelde iletişimi sorguluyor. Nasıl anlaşıyoruz ya da anlaşamıyoruz, sözler mi önemli hareketler mi... Ayrıca bir yandan da bize engellilere nasıl yaklaştığımızı sorgulatıyor. İzlerken, tüm dünya sağır dilsiz olsaydı engelli olan ben olurdum ve hiçbir şey anlamazdım diye düşündüm. İşaret diliyle konuşulan sahnelerde biz “duyabilen dilliler” için altyazı olması ironikti. Neden bütün filmlerde sağır dilsizler için altyazı yok?
Zerre kadar duygu sömürüsüne kaçmadan böyle bir hikayeyi temiz temiz anlatan yönetmene (İlksen Başarır) ve özellikle işaret dilini mükemmel şekilde öğrenip oyunculukları ile gözlerimi dolduran Mert Fırat ve Lale Mansur’a alkışlaaar!
bence de! kesinlikle sana çok çok katılıyorum...
YanıtlaSilson zamanlarda izlediğim en iyi senaryosu ve oyunculuğu olan filmlerden biriydi.. özellikle de babannem sağır olunca, insanın tekrar tekrar empati yapmak durumunda kalıyor - ve ilk defa babannemi de bir Türk filmine götürmüş oldum... keşke tüm Türkçe filmler altyazılı olsa...
tertemiz film olmus. muazzam! dunden beri hala aklimda..
YanıtlaSil