26 Ekim 2010 Salı

Micmacs a Tire-Larigot

Jean Pierre Jeunet iyi ki Marc Caro'dan ayrılmış dedirtecek kadar güzel bir film. Pazar akşamı geleneksel "ne izlesek tartışmaları" sürerken piyangodan Micmacs çıktı ve bir anda kendimizi bir masalın içinde bulduk. Hiç konuşmadan, sırıtarak ve arada "aaaa" "yaaa ne güzeeel" nidaları çıkararak izledik Jeunet'nin son harikasını.


Bazil, şanssız mı şanssız bir adamdır. İki rakip silah fabrikasının silahlarından çıkan iki ayrı kurşun hayatının dönüm noktaları olmuştur. Bir gün birbirinden renkli arkadaşlarıyla birlikte bu kurşunların izinden giderek fabrikalardan (aynı zamanda kaçakçılar) intikam almaya karar verir. Ama bu bildiğiniz intikam hikayelerinden değil. İzlediğim en naif ve zekice intikam. Filmin en ufak detayı günlerce düşünülmüş gibi. Üretilen ilginç mekanizmalar, yaratıcılıkları ile insanı kıskançlıkla hayranlık arası yerlerde gezdiriyor film boyunca. Üstün yaratıcı bir zekanın, üstün bir görsellikle buluşması diyebiliriz. Jeunet'nin kendine has karanlık/renkli ambiyansı bu filme de hakim ve daha ilk andan sizi içine alıveriyor.
Erinç'in tabiriyle "büyüklere masallar"...
Benim tabirimle "Amelie'nin erkeği"...



Filmi koyup, daha ilk 5 dakikasında ne kadar dopdolu ve zekice bir şey izleyeceğimi anladığımda acaba bir pazar akşamı eprimiş pijamalarımla beynimi boşaltırken bu filmi izlemeye layık mıyım? Harcamayıp sonraya mı saklasam? diye düşündüm. O yüzden sıradan bir şey izlemeyeceğinizi bilerek oturun karşısına. Ve mutlaka izleyin.
Trailer burada

25 Ekim 2010 Pazartesi

çoğunluk 2010

Geçen hafta sinemaya gitmeye değer bir film olarak düşünüp, çoğunluğun aksine kalkıp Çoğunluk'a gittik. Salonda bizimle beraber toplam 6 kişi vardı. Daha bu saniyede filmde bahsi geçen çoğunluktan olmadığımız belliydi. Kendimizi bir şey sanarak oturduk.


Seren Yüce'nin Altın Portakal'ı alan filmi beni sinemasal anlamda tamamen tatmin etti. Son derece sade bir şekilde meramını anlatıyor. Sıkıntısını aynen seyirciye aktarmayı başarıyor. İnsanı mutlu eden filmlerden değil. Gerçeği çok sade ama etkili bir biçimde damardan şırınga eden filmlerden bu.
Tipik ötesi bir Türk orta üst ekonomif sınıf üyesi bir aile... Baba "mütayit", oğlan "apaçiye namzet", anne ise tipik bir Türk annesi. Yıllardır güleryüz görmemiş, evde hizmetçi muamelesi gören, duygusuz adamların arasında kaldığı için zaman zaman göz yaşlarını içine akıtan zayıf bir kadın.


Bence film kültürsüzlüğü anlatıyor. Yönetmenin tarzını Haneke'ye çok yakın buldum. Uzun, bilerek iç sıkıcı sahneler, kamerayı orta uzaklıkta bir noktaya koyup olanlara seyirci kalmak ve toplumun güvende olan orta/üst kesiminin hayatını eleştirmek... Hepsi de Hanekevari. Kesinlikle taklit anlamında değil ama tarz benzerliği çok açık ortada.
Neyse filme dönelim. Mimari estetikten nasibini almamış evleri, ardı ardına İstanbul'un bilimum yerlerine diken, milliyetçi, aslında taptığı şey sadece para ve güç olan baba, oğlu Mertkan'ı da aynı kendine benzetmek için dünyaya getirmiş sanki. Hayatında eline kitap almamış, zaten evine kitap girmemiş Mertkan ise Kürt asıllı bir kız ile yaşadığı ilişkiye sahip çıkamayacak kadar çoğunluktan biri. Bu filmde sevgi kazanmıyor. Değer, kültür kazanmıyor. Aynen Türkiye gerçeğinde olduğu gibi kültürsüz bir çoğunluk kazanıyor ve Mertkan da sonunda başarılı bir operasyonla babasına dönüşüyor.
İnsanlar da kalitesiz konut projelerindeki binalar gibi kişiliksiz, çoğaldıkça çoğalıyorlar. En az 3 çocuk diye diretenlerin dünyası bu. Filmi izledikten sonra kendimi gerçekten azınlıkta hissettim. Fazla kişisel bir yorum yazmamın sebebi de budur belki.
Mutlaka izleyin ama içi çabuk şişenlere tavsiye etmem.

Yönetmen: Seren Yüce
Baba: Settar Tanrıöğen (Her rolünde gittikçe daha da başarılı oluyor)
Gül: Esme Madra
Mertkan: Bartu Küçükçağlayan 

20 Ekim 2010 Çarşamba

karakter 1997

1997 yılında en iyi yabancı film Oscar'ını almış, Hollanda yapımı film. Adından da anlaşıldığı üzere karakterler üzerine kurulu, sağlam bir film. Ben teknik arızalar nedeniyle sonunu getirememiş olsam da tadını aldım bir kere.*


Mike Van Diem, Ferdinand Bordewijk'in aynı adlı romanından  sinemaya uyarlamış hikayeyi. dönemin Avrupa'sını, soğuk Avrupa'lı insan imajını çok iyi veriyor. Karakterlerin hepsi birbirinden katı. Hiç bükülmeyen, eğilmeyen insanlar... Her biri de toplumun farklı bir türünü temsil ediyor. Karakterler ölümüne çatışma halinde, sürekli yüksek tansiyon ve gerilim hakim filme. Baş kahraman Jacop'un hiç konuşmayan tepkisiz annesi rolündeki kadın ise tam bir Nazi portresi çiziyor. Ben en kısa zamanda tamamlayacağım filmi ama illa her şeyi sonu gelsin diye izlemiyoruz. Sonu gelmeden bile iyi bir film olduğunu anlayabiliyoruz.
Bu karaktersiz mevsim geçişi günlerinde, karakterli bir film izlemek isteyenlere önerimdir.


 * Erinç sağolsun.

a dangerous method

David Cronenberg yeni bir film çekiyormuş. A Dangerous Method, Sigmund Freud'un zamanında tehlikeli bulunan teorileri ile ilgili. Filmle ilgili daha çok fazla bilgi bulunmuyor fakat şu anda çekimleri Almanya ve Avusturya'da devam ediyormuş. 
Sanırım, Freud'un meşhur kokain bağımlılığı , birlikte kafayı kırdıkları ve ortak teorileri olan Jung ile olan hikayeleri filmde yer alıyor. Bir tür çene bozukluğu hastalığı çeken, ve gereğinden fazla abartıldığını düşündüğüm Keira Nightly de başrollerde. Bunlar da bir kaç fotoğraf. Hayırlısı.




2011'de görmek üzere...

7 Ekim 2010 Perşembe

true grit vs true grit

Sinefilim, Cohen Biraderlerin son filmi True Grit'i gururla sunar. Yalnız 1969 yapımı orjinal True Grit'e de hakkını vermeden olmaz. John Wayne'e o yıllarda en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran film bakalım 2011'de Cohen'lere heykelcik kazandırabilecek mi? Kadrosuna geçen sene Oscar'ı bileğinin hakkıyla alan Jeff Bridges'i ve yine Oscar'lı Matt Damon'ı alınca ödüle koşuyor gibi olmuş. Çok merak ettim, bir No Country For Old Man daha izlemek, aynı tadı almak çok isterim. Bekleyelim, görelim.

True Grit 1969


True Grit 2010

şok şok şok fotoşok!

Empire'ın eğlenceli konularından biri daha. En berbat photoshop'lu film afişleri. Photoshop kurbanı Bruce Willis'ler Nicholas Cage'ler daha neler neler. Üşenmemiş hepsinin neresinde hata var bulmuşlar yazmışlar. Benim seçtiklerim aşağıda devamı ise burada