17 Aralık 2010 Cuma

blake edwards anısına


Pembe Panter'lerin arkasındaki en önemli isimlerden olan, meşhuuur Breakfast at Tiffany's'in yönetmeni ve benim için yeri apayrı olan The Party'nin senaristi Blake Edwards zatürre nedeniyle hayatını kaybetti.
Onun anısına The Party'nin en komik sahnelerinden biri gelsin...



Durum komedisinin en iyi örneklerinden biri olan bu muhteşem komik filmi hala izlemediyseniz çok yazık. Ayrıca Blake Edwards ile ilgili her şey burada.

14 Aralık 2010 Salı

2010 Altın Küre Adayları

Evet bu yılın Altın Küre adayları belli oldu. Taze taze yeni çıktı.

Best Actor (Drama)
Jesse Eisenberg, The Social Network
Colin Firth, The King's Speech
James Franco, 127 Hours
Ryan Gosling, Blue Valentine
Mark Wahlberg, The Fighter

Best Actress (Comedy)
Annete Bening, The Kids Are All Right
Anne Hathaway, Love and Other Drugs
Angelina Jolie, The Tourist,
Julianne Moore, The Kids Are All Right
Emma Stone, Easy A

Best Actor (Comedy)
Johnny Depp, Alice in Wonderland
Johnny Depp, The Tourist
Paul Giamatti, Barney's Version
Jake Gyllenhaal, Love and Other Drugs
Kevin Spacey, Casino Jack

Best Supporting Actor (Drama)
Christian Bale, The Fighter
Michael Douglas, Wall Street 2
Andrew Garfield, The Social Network
Jeremy Renner, The Town
Geoffrey Rush, The King's Speech

Best Actress (Drama)
Amy Adams, The Fighter
Helena Bonham Carter, The King's Speech
Mila Kunis, Black Swan
Melissa Leo, The Fighter
Jackie Weaver, animal kingdom

Best Song
"Bound to You," Burlesque
"Coming Home," Country Strong
"I See the Light," Tangled
"There's a Place for Us," Chronicles of Narnia: Dawn Treader
"You Haven't Seen the Last of Me," Burlesque

Original Score
The King's Speech
Alice in Wonderland
127 Hours
The Social Network
Inception

Best Screenplay
127 Hours
The Kids Are All Right
Inception
The King's Speech
The Social Network

Foreign Language
Biutiful
The Concert
The Edge
I Am Love
In a Better World

Best Animated Film
Despicable Me
How to Train Your Dragon
The Illusionist
Tangled
Toy Story 3

3 Aralık 2010 Cuma

if!'e doğru küçük bir anket



İf İstanbul yaklaşırken internet sitesinde küçük bir anket hazırlamışlar. Festivalin bu yıl 10. yılı olduğu için bugüne kadar festivalden geçmiş filmler arasından en beğendiklerinden bir liste oluşturmuşlar ve şimdi bizden bu liste içinden 5 film seçmemizi istiyorlar. Seçilen filmleri bu yıl İf!'te izleyebileceğiz.
oylamanızı buradan yapabilirsiniz.

1 Aralık 2010 Çarşamba

beste/güfte david lynch

Film de çekerim sergi de açarım şarkı da yaparım diyen Lynch'in son single'ı çıkmış. ITunes'dan satın alınabiliyormuş. Merak edenler için gelsin.

26 Kasım 2010 Cuma

yönetmen incileri 23

"I don't think it's the job of filmmakers to give anybody answers. I do think, though, that a good film makes you ask questions of yourself as you leave the theatre."
 

Paul Haggis

25 Kasım 2010 Perşembe

high fidelity jack black

Ne güzel bir filmimizsin sen High Fidelity.
Hele Jack Black'in haklı isyanı... Olsa da izlesek şimdi.

4 Kasım 2010 Perşembe

The Pervert's Guide To Cinema

Çağımızın pek bir postmodern pek bir alternatif filozoflarından biri olan Slavoj Zizek sinemaya takık bir insan. Yönetmeni Sophie Fiennes olan bu filmde, hayatı filmler üzerinden (ya da tam tersi) anlatan, yorumlayan, zamanında Slovenya cumhurbaşkanı adayı bile olmuş, günlük hayatın en basit detaylarından bile felsefe yapmayı başarmış, benim anlamak için 3 kez izlemek zorunda olduğum filmlerle ilgili bir izleyişte 80 sayfalık kitap (lost highway) yazabilme kapasitesine sahip Slavoj Zizek başrolde oynuyor ve sinema tarihinden çeşitli filmleri yorumluyor.





Ayrıca Zizek'i merak edenler için burada güzel bir belgesel metni yer alıyor.

3 Kasım 2010 Çarşamba

ı want candy!

Soundtrack bölümünü ne zamandır boşlamıştım. Bugün hastayım ve kendimi Marie Antoinette gibi hissetmek istiyorum. Kısacası ilgi, alaka ve bol bol şekerleme... Sofia Coppola'nın müzik seçimlerinin hastasıyım ayrıca.

26 Ekim 2010 Salı

Micmacs a Tire-Larigot

Jean Pierre Jeunet iyi ki Marc Caro'dan ayrılmış dedirtecek kadar güzel bir film. Pazar akşamı geleneksel "ne izlesek tartışmaları" sürerken piyangodan Micmacs çıktı ve bir anda kendimizi bir masalın içinde bulduk. Hiç konuşmadan, sırıtarak ve arada "aaaa" "yaaa ne güzeeel" nidaları çıkararak izledik Jeunet'nin son harikasını.


Bazil, şanssız mı şanssız bir adamdır. İki rakip silah fabrikasının silahlarından çıkan iki ayrı kurşun hayatının dönüm noktaları olmuştur. Bir gün birbirinden renkli arkadaşlarıyla birlikte bu kurşunların izinden giderek fabrikalardan (aynı zamanda kaçakçılar) intikam almaya karar verir. Ama bu bildiğiniz intikam hikayelerinden değil. İzlediğim en naif ve zekice intikam. Filmin en ufak detayı günlerce düşünülmüş gibi. Üretilen ilginç mekanizmalar, yaratıcılıkları ile insanı kıskançlıkla hayranlık arası yerlerde gezdiriyor film boyunca. Üstün yaratıcı bir zekanın, üstün bir görsellikle buluşması diyebiliriz. Jeunet'nin kendine has karanlık/renkli ambiyansı bu filme de hakim ve daha ilk andan sizi içine alıveriyor.
Erinç'in tabiriyle "büyüklere masallar"...
Benim tabirimle "Amelie'nin erkeği"...



Filmi koyup, daha ilk 5 dakikasında ne kadar dopdolu ve zekice bir şey izleyeceğimi anladığımda acaba bir pazar akşamı eprimiş pijamalarımla beynimi boşaltırken bu filmi izlemeye layık mıyım? Harcamayıp sonraya mı saklasam? diye düşündüm. O yüzden sıradan bir şey izlemeyeceğinizi bilerek oturun karşısına. Ve mutlaka izleyin.
Trailer burada

25 Ekim 2010 Pazartesi

çoğunluk 2010

Geçen hafta sinemaya gitmeye değer bir film olarak düşünüp, çoğunluğun aksine kalkıp Çoğunluk'a gittik. Salonda bizimle beraber toplam 6 kişi vardı. Daha bu saniyede filmde bahsi geçen çoğunluktan olmadığımız belliydi. Kendimizi bir şey sanarak oturduk.


Seren Yüce'nin Altın Portakal'ı alan filmi beni sinemasal anlamda tamamen tatmin etti. Son derece sade bir şekilde meramını anlatıyor. Sıkıntısını aynen seyirciye aktarmayı başarıyor. İnsanı mutlu eden filmlerden değil. Gerçeği çok sade ama etkili bir biçimde damardan şırınga eden filmlerden bu.
Tipik ötesi bir Türk orta üst ekonomif sınıf üyesi bir aile... Baba "mütayit", oğlan "apaçiye namzet", anne ise tipik bir Türk annesi. Yıllardır güleryüz görmemiş, evde hizmetçi muamelesi gören, duygusuz adamların arasında kaldığı için zaman zaman göz yaşlarını içine akıtan zayıf bir kadın.


Bence film kültürsüzlüğü anlatıyor. Yönetmenin tarzını Haneke'ye çok yakın buldum. Uzun, bilerek iç sıkıcı sahneler, kamerayı orta uzaklıkta bir noktaya koyup olanlara seyirci kalmak ve toplumun güvende olan orta/üst kesiminin hayatını eleştirmek... Hepsi de Hanekevari. Kesinlikle taklit anlamında değil ama tarz benzerliği çok açık ortada.
Neyse filme dönelim. Mimari estetikten nasibini almamış evleri, ardı ardına İstanbul'un bilimum yerlerine diken, milliyetçi, aslında taptığı şey sadece para ve güç olan baba, oğlu Mertkan'ı da aynı kendine benzetmek için dünyaya getirmiş sanki. Hayatında eline kitap almamış, zaten evine kitap girmemiş Mertkan ise Kürt asıllı bir kız ile yaşadığı ilişkiye sahip çıkamayacak kadar çoğunluktan biri. Bu filmde sevgi kazanmıyor. Değer, kültür kazanmıyor. Aynen Türkiye gerçeğinde olduğu gibi kültürsüz bir çoğunluk kazanıyor ve Mertkan da sonunda başarılı bir operasyonla babasına dönüşüyor.
İnsanlar da kalitesiz konut projelerindeki binalar gibi kişiliksiz, çoğaldıkça çoğalıyorlar. En az 3 çocuk diye diretenlerin dünyası bu. Filmi izledikten sonra kendimi gerçekten azınlıkta hissettim. Fazla kişisel bir yorum yazmamın sebebi de budur belki.
Mutlaka izleyin ama içi çabuk şişenlere tavsiye etmem.

Yönetmen: Seren Yüce
Baba: Settar Tanrıöğen (Her rolünde gittikçe daha da başarılı oluyor)
Gül: Esme Madra
Mertkan: Bartu Küçükçağlayan 

20 Ekim 2010 Çarşamba

karakter 1997

1997 yılında en iyi yabancı film Oscar'ını almış, Hollanda yapımı film. Adından da anlaşıldığı üzere karakterler üzerine kurulu, sağlam bir film. Ben teknik arızalar nedeniyle sonunu getirememiş olsam da tadını aldım bir kere.*


Mike Van Diem, Ferdinand Bordewijk'in aynı adlı romanından  sinemaya uyarlamış hikayeyi. dönemin Avrupa'sını, soğuk Avrupa'lı insan imajını çok iyi veriyor. Karakterlerin hepsi birbirinden katı. Hiç bükülmeyen, eğilmeyen insanlar... Her biri de toplumun farklı bir türünü temsil ediyor. Karakterler ölümüne çatışma halinde, sürekli yüksek tansiyon ve gerilim hakim filme. Baş kahraman Jacop'un hiç konuşmayan tepkisiz annesi rolündeki kadın ise tam bir Nazi portresi çiziyor. Ben en kısa zamanda tamamlayacağım filmi ama illa her şeyi sonu gelsin diye izlemiyoruz. Sonu gelmeden bile iyi bir film olduğunu anlayabiliyoruz.
Bu karaktersiz mevsim geçişi günlerinde, karakterli bir film izlemek isteyenlere önerimdir.


 * Erinç sağolsun.

a dangerous method

David Cronenberg yeni bir film çekiyormuş. A Dangerous Method, Sigmund Freud'un zamanında tehlikeli bulunan teorileri ile ilgili. Filmle ilgili daha çok fazla bilgi bulunmuyor fakat şu anda çekimleri Almanya ve Avusturya'da devam ediyormuş. 
Sanırım, Freud'un meşhur kokain bağımlılığı , birlikte kafayı kırdıkları ve ortak teorileri olan Jung ile olan hikayeleri filmde yer alıyor. Bir tür çene bozukluğu hastalığı çeken, ve gereğinden fazla abartıldığını düşündüğüm Keira Nightly de başrollerde. Bunlar da bir kaç fotoğraf. Hayırlısı.




2011'de görmek üzere...

7 Ekim 2010 Perşembe

true grit vs true grit

Sinefilim, Cohen Biraderlerin son filmi True Grit'i gururla sunar. Yalnız 1969 yapımı orjinal True Grit'e de hakkını vermeden olmaz. John Wayne'e o yıllarda en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran film bakalım 2011'de Cohen'lere heykelcik kazandırabilecek mi? Kadrosuna geçen sene Oscar'ı bileğinin hakkıyla alan Jeff Bridges'i ve yine Oscar'lı Matt Damon'ı alınca ödüle koşuyor gibi olmuş. Çok merak ettim, bir No Country For Old Man daha izlemek, aynı tadı almak çok isterim. Bekleyelim, görelim.

True Grit 1969


True Grit 2010

şok şok şok fotoşok!

Empire'ın eğlenceli konularından biri daha. En berbat photoshop'lu film afişleri. Photoshop kurbanı Bruce Willis'ler Nicholas Cage'ler daha neler neler. Üşenmemiş hepsinin neresinde hata var bulmuşlar yazmışlar. Benim seçtiklerim aşağıda devamı ise burada




28 Eylül 2010 Salı

winter's bone 2010


Sundance'te büyük jüri ödülünü alan ve okuduğum her yerde hakkında övgülerden başka bir şey görmediğim bir film. Bugünlerde her zaman DVD aldığınız abinin dükkanına uğrayacaksanız bu filmi sorun. Eğer haberi varsa kendisi sadece tüccar değil aynı zamanda sinefil olan DVD'cilerden demektir. Hele bir de filmi ne yapıp edip getirmişse abiyi takın kolunuza festival festival gezdirin. Hak etmiştir.
Daha izlemeden de bu kadar iddialı konuştum ama ben onların yalancısıyım.

"This is one helluva drama, with one helluva star turn by Jennifer Lawrence as Ree."

San Francisco Chronicle
Amy Biancolli

"Every so often a film gets under our skin with its haunting authenticity, reinforcing our faith in the wonderfully transporting power of cinematic storytelling. Winter's Bone is unquestionably that film." 
 USA Today
Claudia Puig

"A vivid reworking of Daniel Woodrell's novel that brings the book's conflicted heroine to searing life in a piece of unhurried filmmaking too rarely seen these days."
Empire
Philip Wilding



film ekimi 8-14 ekim

Film Ekimi'ne çok az kaldı. Artık beni eskisi kadar heyecanlandırmasa da merak ettiğim birkaç film yok değil. Özellikle Venedik'te büyük ödülü kapan Sofia Coppola'nın Somewhere'i uzun zamandır (bakınız eski post'lar) izlenecekler listemdeydi.


Ayrıca favori dizim How i Met Your Mother'ın Josh Radnor'ının  hem yönetmenlik yapıp hem de başrolde oynadığı filmi Happythankyoumoreplease'i, Ekim'de olmasa da en geç Kasım'da izlerim ben.





Christoffer Boe'nun Her Şey Güzel Olacak'ı da ilginç olabilir.

Bugüne kadarki en zayıf Film Ekimi gibi görünüyor. Yine de film listesinin tamamını paylaşmak görevimiz.

GALALAR
Hırsızlar Şehri/The Town Yönetmen: Ben Affleck
Oyuncular: Ben Affleck, Jon Hamm, Rebecca Hall, Jeremy Renner

New York, I Love YouYönetmenler: Fatih Akın, Yvan Attal, Randy Balsmeyer, Allen Hughes, Shunji Iwai, Shekhar Kapur, Joshua Marston, Mira Nair, Natalie Portman, Brett Ratner, Jiang Wen
Oyuncular: Orlando Bloom, Hayden Christensen, Ethan Hawke, Eli Wallach, John Hurt, Shia Labeouf, Natalie Portman

Başka Bir Yerde/SomewhereYönetmen: Sofia Coppola
Oyuncular: Stephen Dorff, Elle Fanning, Chris Pontius

Tehlikeli Yol/Route IrishYönetmen: Ken Loach
Oyuncular: John Bishop, Mark Womack, Najwa Nimri, Stephen Lord

Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor/Lung Boonmee Raluek ChatYönetmen: Apichatpong Weerasethakul
Oyuncular: Thanapat Saisaymar, Jenjira Pongpas, Sakda Kaewbuadee

DİĞER FİLMLER
Ateşle Oynayan Kız - Apichatpong Weerasethakul
Turne - Mathieu Amalric
Gümmm
- Gregg Araki
Carlos
- Olivier Assayas
İnsanlar ve Tanrılar - Xavier Beauvois
Devrim! - Gael Garcia Bernal, Mariana Chenillo, Fernando Eimbcke, Amat Escalante, Diego Luna, Gerardo Naranjo, Rodrigo Garcia, Rodrigo Plá, Carlos Reygadas, Patricia Riggen
Ağaç
- Julie Bertuccelli
Her Şey Güzel Olacak - Christoffer Boe
Sihirbaz - Sylvain Chomet
Mamut
- Benoît Delépine & Gustave Kervern
Anneme Dokunma! - Jay Duplass & Mark Duplass
Sosyalizm - Jean-Luc Godard
Hırsız - Benjamin Heisenberg
Benim Güzel Oğlum, Ne Yaptın Sen? - Werner Herzog
Aslı Gibidir - Abbas Kiarostami
Şeytanı Gördüm - Kim Ji-Woon
Nefes Nefese - Balthasar Kormákur
Ateşli Oda - Julio Medem
Duyarlı Evlat - Frankestein Projesi - Kornél Mundruczó
Chatroom - Hideo Nakata
Mutluyum Devam Et - Josh Radnor
Aşka Fırsat Ver - Yann Samuell
Mezara Kadar
- Aaron Schneider
Jack'in Kayık Gezintisi - Philip Seymour Hoffman
Güzel Bir Hayat Düşlerken - Danis Tanovic
Montpensier Prensesi - Bertrand Tavernier

22 Eylül 2010 Çarşamba

yönetmen incileri 22

"The question is: Where would it get you if something that's a little bit ambiguous in the movie is made clear? It doesn't get you anywhere. "

Joel Coen

"We tend to do period stuff because it helps make it one step removed from boring everyday reality."

Ethan Coen

17 Eylül 2010 Cuma

douchebag 2010

Bu güzel cuma gününde fark ettim ki bu haftasonu izlemek istediğim film tam olarak böyle bir şey. Haftasonunun hafifliğine uygun, tatlı tatlı... Olsa da izlesek. Sundance'de boy göstermiş ayrıca.



16 Eylül 2010 Perşembe

une vie toute neuve 2009

Bugünkü konumuz, 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali GENÇ USTALAR bölümünde gösterilmiş "Yepyeni Bir Hayat". Bir ilk film olarak fazlasıyla ödülle buluşmuş ve bence hepsini hak etmiş. Çok sevdiği babası tarafından bir gün "gezmeye gidiyoruz" diye kandırılıp yetimhaneye bırakılan küçük Koreli kızın hikayesi can alıcı detaylarla dolu. Hiç gelmeyecek birini beklemek, hiç tanımadığın insanların içinde sonsuz ve muhattabı olmayan bir öfke ile boğuşmak, yeniden bir umut ışığı bulmak zorunda bırakılmak ve tüm bunları yaşarken sadece 9 yaşında olmak...
Filmin, çocukken evlat edinilerek Fransa'ya götürülen Koreli yönetmeni Ounie Lecomte, kendi anılarından yola çıkarak çok dokunaklı bir hikaye anlatmış. Duygu sömürüsü, iç kıyılması yok. Tertemiz ve şeffaf bir samimiyet var. 
Ve benim şahsi sinema tarihimin en etkileyici sahnelerinden biri var. İzlemeyi düşünenler bu kısmı okumasa daha iyi olur. 

----SPOILER----

Babasına ve hayata olan öfkesini hiçbir yerden çıkaramayan küçük kız, kendine bir mezar kazıyor. İçine girip ölmek istiyor. Toprağı küçücük elleriyle üzerine alırken, tek kurtuluşun ölüm olduğu duygusuna kapılan "umutsuz çocuk"  fikri insanı derinden etkiliyor.



Aldığı ödüller:
2009 Tokyo En İyi Asya Filmi
2009 Cinekid (Amsterdam) Jüri Ödülü
2009 Goa En İyi Yönetmen
2009 Asya-Pasifik Sinema Ödülleri En İyi Çocuk Filmi

15 Eylül 2010 Çarşamba

the ghost writer


Bu haftaki film önerim (bayramda aldığımız bir balya dvd'nin en iyisi): Hüseyin Üzmez'in Polonya asıllı Fransız versiyonu, çirkin ve korkunç insan Roman Polanski'nin güzel ve iyi filmi The Ghost Writer. Zaten Filmi bize izlettiren tecavüzcü yönetmeni değil, oynadığı her yeni rolde büyüdükçe büyüyen Ewan McGregor oldu.
Eski İngiltere başkanının anılarını yazmak üzere tutulan bir "hayalet yazar", anıları deştikçe, olayları araştırdıkça kendini gerilimli, ürkütücü olaylar içinde bulur. Kendinden önceki yazarın esrarengiz ölümü, başkanın karısının gizemli hareketleri yazarımıza ve bize soğuk soğuk terler döktürür.
Bence filmin en iyi yanı politik ve ekonomik sırların özenle kurgulanmış olmasının yanında yaratılan atmosfer. Başkanın yaşadığı ev, hiçliğin ortasında gri bir çölde ultra korumalı, teknolojik ve buz gibi bir bina. Karısı bu ortamdaki bir bukalemun gibi oraya uyum sağlamış, bembeyaz tenli, uzun dümdüz kıyafetler giyen bir keşiş gibi. Ortamdaki tek renk Sex and the City'nin Samantha'sı Kim Catrall. Başkanın asistanı/metresi rolünde görüyoruz kendisini.


Bir önceki post'ta açtığım "baştan savma sonlar" başlıklı konuyu burada bağlamak istiyorum. Film sonu böyle olur sevgili sinefilyum. Bittiğinde bir süre ekrana bakmaya devam etmenizi sağlar. Eneeee ne güzel bitti, şey oldu mu di mi? gibi sorular sordurtur. Bodoslama sonlara son! Trailer'a bakalım göbek atalım.

13 Eylül 2010 Pazartesi

unthinkable


Bayramda yaptığımız toplu dvd alımı meyvelerini vermeye başladı. Önce görece kötü haberle başlıyorum: Unthinkable. Kötü derken bir balya dvd içinden rasgele seçince ve kadroyu sağlam görünce daha iyi bir şey bekliyordum ben. Neyse konuya gelelim. Amerika'nın 3 farklı yerine nükleer bomba yerleştirdiğini söyleyen ve bunu videolarla kanıtlayan bir abimiz var Michael Sheen (ki bence filmin en iyi karakteri). Yakalanıyor ve geçmişi gizemlerle dolu işkenceci abimizin (Samuel L. Jackson) ellerine teslim ediliyor, konuşturana kadar her türlü işkence mübah yoksa Amerika'nın büyük bölümü nükleer bomba ile havaya uçacak (ağzımın suları akıyor). Fakat tabi ki bir de ajan Brody var (Carrie-Anne Moss) ki kendisi insan haklarını savunan, işkence karşıtı bir FBI ajanı. Filmin en güzel tarafı işkenceci ile kadının çekişmeleri. Bir yanda göz göre göre tırnakları sökülen bir adam, bir yanda ölme tehlikesi altında binlerce belki milyonlarca Amerikalı olduğu için işkence karşıtı ajan Brody bile sınırlarını zorlamak zorunda kalıyor. Birey mi? Ülke mi? Söz konusu ülkenin güvenliği olunca şiddetin sınırları ortadan kalkar mı? Filmin iyi yani bu kısmı demiştik. Kötü yanı da tabi ki sonu. Baştan savma sonları sevmiyorum. Aceleye gelmiş, sanki önemi yokmuş gibi... Yine de Unthinkable boş bir pazar gününü şenlendirecek niteliklere sahip.


3 Eylül 2010 Cuma

magazin turu

Artık biraz magazin de yazmaya karar verdim. Sonuçta bunlar da insan. Kim kime çemkirmiş? Kim kimi aldatmış? En rüküş en şık vs.
Açıkçası ilginç bir haber okudum da ondan böyle bir karar aldım bir anda. Keyif benim değil mi. Blog da benim. Gerard Depardieu, hemşerisi Juliette Binoche için "bu karıda ne buluyorlar anlamadım, Juliette bence bir hiç!" tadında açıklamalar yapmış. Sibel Can Hülya Avşar ya da Sibel Can Gülben Ergen kavgasına döner mi bilmem ama (bu arada Sibel Can nedense sabit eleman) ben bu Avrupalıları hep elit, hep elit sanırdım. Çingenleşebilmeleri hoşuma gitti. Hem de 67 yaşında adamın...
Neyse haberin ciddi devamı için buraya buyrun.
Bu arada bu kavgada kesin Juliette'çiyim. Sinemanın ikonlarından biridir benim için. Les Amants du Pont Neufs'le kalbime girmiş, sonra ne zaman ki bir filmde nur yüzünü görsem "kesin iyi bir film" dedirtmiştir. Juliette Binoche varsa en azından sinema adına kaliteli bir şey izleyeceğiniz kesindir. 

Juliette'e laf edene bakın hele.

Bir de şu güzelliğe...

2 Eylül 2010 Perşembe

katil uşak

Filmlerin giriş, gelişme, sonuç nesi varsa patır patır yazan siteler var. Spoiler için değil de izlediğini unutan benim gibi balıklar için faydalı.


İsimleri de amma komik:

http://www.katilusak.com/

http://www.moviepooper.com/

http://www.ruinedendings.com/

http://www.themoviespoiler.com/

http://moviespoilersite.com/

1 Eylül 2010 Çarşamba

javier bardem eat pray love

Eat Pray Love son derece popcorn bir film edasıyla ortalıkta salınadursun, Javier Javier'dir. O aksanıyla sabaha kadar konuşsun dinlerim ben.

67. venedik film festivali/black swan

Festival bugün başlıyor. Jüride Quentin Tarantino ve listede şahane filmler var. Festivalin açılış filmi ve yarışma dalında da en iddialı olanı Darren Aronofsky’nin Black Swan'ı. Natalie Portman ve Vincent Cassel'in baş rollerde olunca trailer'ını da görmedim demeyin istedim.




Merakla bekliyorum.

19 Ağustos 2010 Perşembe

rolling road show


Alamo Drafthouse ve Levi’s ortaklığı ile bir sinema road show'u. Gezici sinema ücretsiz ve halka açık. "We are all workers" mottosuyla yola çıkan Rolling Roadshow bakınız hangi filmlerle nerelere uğruyor hem de afişleri ne  kadar şahane. Çok sevdim bu fikri. Keşke burda da yapılsa.



Aug. 6 - JACKIE BROWN at Los Angeles’ Del Amo Fashion Mall

Aug. 7 - DIRTY HARRY at San Francisco’s Washington Square Park

Aug. 8 - THERE WILL BE BLOOD at California’s Kern County Museum

Aug. 8 - CONVOY & RED DAWN Double Feature at the Ft. Union Drive-In in Las Vegas, NM

Aug. 13 - THE BLUES BROTHERS at Chicago’s Joliet Prison




Aug. 14 - ROBOCOP at Detroit’s Russell Industrial Center

Aug. 19 - ROCKYTHON! (ROCKY I-III) at the Philadelphia Art Museum

Aug. 20 - ON THE WATERFRONT at Hoboken’s Pier A Park

Aug. 27 - THE GODFATHER Part II on a Manhattan rooftop near Little Italy

16 Ağustos 2010 Pazartesi

jackie brown intro

Unutulmaz film başlangıcı. Havaalanı boyunca yürüyen Pam Grier'in bacakları ezbere alınır, şarkı biter ve film başlar.


Bobby Womack - Across 110th Street .mp3
Found at bee mp3 search engine

you will meet a tall dark stranger (2010)

Woody Allen'ın yeni filminde Naomi Watts da var Anthony Hopkins de var. Yine kalabalık ve eğlenceli bir Woody Allen filmi.

inception (2010)


İzlediğim en iyi gişe filmlerinden biri. Rotten Tomatoes'da bir abi şöyle yazmış: thinking man's action movie. Aynen katılıyorum. Zeka ve aksiyonun aynı dozda (overdose) olması bu yorumu %100 destekliyor. C. Nolan beni Memento ile büyülemiş hatta sinema aşkımda patlama yaratmıştı. Dark Night ile mest etmişti Inception ile coşturdu diyebilirim. Neredeyse gözlerimizi kırpmadan izledik 148 dk. boyunca. Adam 10 senede yazmış, biz 2,5 saatte izledik olacak iş değil.
Rüyaların dinamiğini çok iyi çözmüş ve bence en çok da o kısma kafa yormuş Nolan Abi. Gerisi çorap söküğü gibi gelmiş sanki. Herkesin yaşadığı "rüyada düşme" hissini filmin en kritik merkezine yerleştirmesi bunun kanıtı gibi. Rüya yoluyla bir insanın bilinçaltına girip fikir çalmak! Orjinalliği tartışılmaz ama Nolan bununla da yetinmeyip ters takla attırıyor herkese ve fikir çalmak yetmez bir adım ileri gidelim ve zengin bir iş adamının beynine işimize yarayacak bir fikrin tohumlarını atalım. Aslında film rüyaları araç olarak kullanıyor. Esas mesele kişinin bilinçaltı ve oranın tüm karmaşıklığı. Bu iki muammayı bu kadar güzel tasvir eden adamın ben anca elini öperim.
Keşke şöyle olsaydı dediğim bir şey yok ama filmi biraz yorucu buldum. Çok fazla katman, çok fazla fikir var. Bir de bunları hiç durmayan bir aksiyon ile izliyorsunuz. İtiraf etmeliyim bir ara kendini Otomatik Portakal'daki sinema sahnesinde gibi hissettim. Ama yönetmenin bu tercihini en başta dediğim gibi bir gişe filmi olmasına bağlıyorum ve sizi bir dehanın kamera arkası ile baş başa bırakıyorum.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

2 dakikada 35 film

Bu videoda sinema tarihinin 35 önemli filmi gizli. Hangileri olduğunu çıkarabildiniz mi? Doğru listeyi yollayana güzel bir hediyem olacak. 


35mm from Pascal Monaco on Vimeo.

13 Temmuz 2010 Salı

yönetmen incileri 21

"When a man is shooting a handgun, it's just like he is shooting because that's his job, and he has no other choice. It's no good. When a girl is shooting a handgun, it's really something."

Hayao Miyazaki

great directors 2010

Farklı kültürlerden, farklı ülke ve bakış açılarından 10 yönetmeni anlatan bir belgesel. Angela İsmailos'un hayata geçirdigi bu belgeselde Bernardo Bertolucci, David Lynch, Stephen Frears, Agnes Varda, Ken Loach, Liliana Cavani, Todd Haynes, Catherine Breillat, Richard Linklater and John Sayles korkularını, ilham kaynaklarını ve nasıl film yaptıklarını güzel güzel anlatıyorlar.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

new york'ta 5 minare ve danny glover

Sevgili sinefiller. Beni bilirsiniz, Mahsun Kırmızıgül'den ziyade Nuri Bilge Ceylan tarzına  yakın duruşumla tanınırım. Kesinlikle küçümsediğimden değil ama böyledir bu durum. Gel gör ki Cumartesi akşamı New York'ta 5 Minare filmi vesilesiyle İstanbul'da bulunan Danny Glover masamıza gelip "bloğunuzda yer almayı çok isterim lütfen beraber bi foto?" deyince her şey değişti. (Emin gibiyim anında dönerim)
Hemen yaklaşımımı gözden geçirdim, Cehennem Silahı serisinin hepsi gözümün önünden film şeridi gibi geçerken, rakının da etkisiyle kendimi Danny'nin kollarında buldum.


Fotoğrafta da görüldüğü gibi Erincim her ne kadar bana kol kanat germeye çalışsa da ben ruhumu Hollywood'a çoktan satmışım.

Mahsun'un tarikatlarla ilgili olacağını duyduğum filmi Kasım'da vizyona giriyormuş. Bu olay üzerine filmi ve kadroyu araştırdım tabi biraz. Haluk Bilginer, Robert patrick, Gina Gershon, Mustafa Sandal (bu isimlerin arasında çok sırıtıyor biliyorum ama böyle), Salih Kalyon, Engin Altan, Hüseyin Avni Danyal ve Eşref Kolçak.
Ve Tabi ki Danny Glover. Danny her ne kadar öyle görünsen de
You are not too old for this shit man!


23 Haziran 2010 Çarşamba

the invention of lying (2009)


Yalan diye bir şeyin var olmadığı bir dünya düşünün. Olmayan hiçbir şeyden söz edilmediği, sadece gerçek olanın, gerçek hislerin çatır çatır konuşulduğu... Ve bir gün, zor durumdaki bir adam beyninde gelişen anlık etkiyle, bir yalan söyleyiveriyor. Herkes ona inanıyor çünkü inanmamak gibi bir kavram zaten yok.
Ricky Gervais'den zeka ürünü bir film. Hayatla ilgili en kilit sorgulamaları yapıyor, aynı zamanda da eğlendiriyor.



O kadar güzel detaylar var ki. Örneğin yalan olmasaydı reklam sloganları ne olurdu?

Coke. It's very famous.
Pepsi. For when they don't have Coke.

Bu çirkin havada keyfinizi yerine getirecek türden bir film. Ben kefilim.

18 Haziran 2010 Cuma

17 Haziran 2010 Perşembe

no impact man (2009)


Bir yıl boyunca çevreye hiçbir zararlı etkide bulunmadan yaşayabilir misiniz? Araba, uçak, otobüs gibi karbon salınımı yaratan hiçbir araca binmeden, ambalajlı yiyecek, içecek, temizlik malzemesi kullanmadan, sadece yerel ve organik olarak üretilmiş yiyecekleri tüketerek, hiç çöp ve atık üretmeden her şeyi geri dönüştürerek, bebeğinizin altını pamuklu eski tip bezlerle bağlayarak, küçük bir toprak alan kiralayıp kendi sebzenizi yetiştirerek ve evde solucanlarla dolu bir kutuda yiyecek atıklarınızı tekrardan toprağa dönüştürmeye çalışarak, elektrik kullanmadan, asansöre binmeden, tuvalet kağıdına veda edip çamaşırları küvette ayaklarınızla yıkarayarak...



Ve bunların hepsini New York'ta yapabilir misiniz?
No Impact Man yani Colin Beavan, tam bir tüketim çılgını olan karısı ve 2 yaşındaki kızları ile birlikte bunu gerçekleştirdi. Tabi ki amacı en son nereye kadar gideblieceğini görmek ve herkesin dikkatini bu konuya çekmekti. Kimseden tuvalet kağıdından hijyenden vazgeçmelerini isteyemem ama çevreye minimum zarar vererek yaşamaya çalışmak hepimizin boynunun borcu diyor. Belgesel tadında ilginç bir film izlemek isteyenlere bugünkü tavsiyemdir. Filmin amacına ulaşmak konusunda ne kadar başarılı olduğu meçhul çünkü en nihayetinde kendisiyle çelişiyor. Colin bu girişimi sonunda meşhur oluyor, Kapitalizmin, tüketimin en baba yayıcısı olan televizyona çıkıp, milyonlarca ağaç kesilerek üretilen bir kitap yazıyor vs vs.  Ama sırf onların bu zorlu koşullarda yaşamaya çalışmasını izlemek bile ilginç.

16 Haziran 2010 Çarşamba

somewhere (2010)

Sevdiğimiz ablamız, bir elin parmaklarını geçmeyen kadın yönetmenlerden Sofia Coppola'nın yeni filmi. Lost in Translation ile kanıma girmişti, Marie Antoinette ile yerinde saymıştı, bakalım sırada ne var?
Dibe vurmuş bir oyuncunun hayatı, kızının gelişiyle birlikte yeniden şekillenmeye başlar. Konu çok sıradan duruyor ama trailer'dan bir sıcaklık aldım ben şahsen.

11 Haziran 2010 Cuma

the killer inside me (2010)

Michael Winterbottom 'ın yeni filmi, bir kitap uyarlaması. Böyle bir film noir havası, 50'lerin tadı falan... İzlenesi gözüküyor.

3 Haziran 2010 Perşembe

yönetmen incileri 20

"If my films make one more person miserable, I'll feel I have done my job."
Woody Allen

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Dennis Hopper

En iyi "sayko" tiplemelerinin adamı Dennis Hopper artık aramızda yok. Karakter oyuncularına has çekiciliği ile 1950'li yıllardan beri oynadığı her filmi bir şekilde sevdiğimiz, kült bellediğimiz Dennis Hopper meğersem prostat kanseri ile savaşıyormuş.

Huzur içinde yatsın.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

emek sinemamız kurtuldu!

İstanbul 9. İdare Mahkemesi Emek Sineması'nın yıkımını öngören projenin yürütmesinin durdurulmasına karar verdi... haberin devamı burada.


Sonunda! sivil bir hareket karşılığını bulunca, sesini duyurunca çok mutlu oluyorum. hele de söz konusu Emek Sineması olunca... Tüm sinemaseverler ve emekseverlere sevindirici haberi vermek istedim.

altıh palmiye tayland'da

Tim Burton'ın başkan olduğu bir jüriden beklenen de budur. Tayland ilk Altın Palmiye'sine kavuştu. Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul'un "Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives" filmi ödüle layık görüldü.



Diğer ödüller:
En iyi erkek oyuncu: Javier Bardem (seviyorum) ve Elio Germano
En iyi kadın oyuncu: Juliette Binoche (değişiklik)
En iyi yönetmen: Michael Rowe (tanımam ilk yönetmenliğiymiş zaten)
En iyi kısa film: Chienne d'Histoire

21 Mayıs 2010 Cuma

bahtı kara (2010)

Bu hafta vizyona girenlerden en çok ilgimi çeken bu oldu. Iron Man2, Prince of Persia bunlara gidin tabi ama bunlara da gidin be ya.

20 Mayıs 2010 Perşembe

3 malda oscar adayı: cash


Dün akşam külüne muhtaç olduğum komşularım ile, bir rivayete göre 3 dalda Oscar adayı olan bir film izledik. Rivayet diyorum çünkü dvd'nin üzerinde 3 dalda Oscar adayı yazıyordu fakat ben biliyorum değil! Şu hayatta bir ilgi alanım var o da sinema ve bu filmi ilk kez duyuyorum. Allah allah dedik koyduk filmi. Lord of the Rings'den tanığıdımız Sean Been'i görünce önce sevindik, acaba mı dedik ama film ilerledikçe nasıl bir saçmalığa bulaştığımızı anladık. 



İkiz kardeşler var. Birisi hapiste, diğeri dışarıda. İçerdeki, soygundan sonra  700 bin dolara yakın parayla dolu çantayı bir köprüden atmış ve çanta bir arabanın üzerine düşmüş. Arabanın sahibi de parayı almış tabi ki. Dışarıdaki kardeş bu adamın peşine düşüyor ve olaylar gelişiyor. Bu kadar ucuz bir Tarantino özentiliği görmemiştim.
Siz siz olun üzerinde 3 dalda Oscar adayı yazan bu dvd ile karşılaşırsanız hemen oradan uzaklaşın.
Çünkü bu film olsa olsa 3 malda Oscar adayı olur.
En mal film
En mal kadın oyuncu
En mal yönetmen



Biutiful (2010)

Alejandro González Iñárritu'nun Javier Bardem'li son filmi Biutiful'u uzun zamandır bekliyorum. Cannes'da Altın Palmiyelik bulunmaması büyük şok yarattı ama ödüllere o kadar da prim vermeyen ben ve benim gibiler eminim hala heyecanlıdır. Bakalım pazar günü sona erecek festivalde kimin filmi büyük ödüle layık görülecek meraktayım.
Bu arada Biutiful'un trailer'ı ile sizi baş başa bırakayım.

14 Mayıs 2010 Cuma

eyes wide open (2009)

2009 Cannes'ında gözden kaçırdığım bir film varmış. Epey güçlü gözüküyor.



"Superb. A film of rare, haunting power." **** -Daily Mirror
“Incredibly tense and searingly relevant” **** -Time Out
"Raw, aggressive, sensual and seductive" ***** - Little White Lies
"Quietly devastating" - Variety
"One of the discoveries of the Cannes film festival” James Christopher, The Times
"Incredibly tense and searingly relevant"**** - Time Out
"A beautifully affecting love story" - Times BFI London Film Festival
"A brilliantly restrained, emotionally wrought pece of cinema... Highly recommended" ****- Attitude
"A painfully erotic tale of love versus duty" **** - GT

12 Mayıs 2010 Çarşamba

ev 2010

Şöyle de bir film geliyormuş. Bayılırım bu tarz konulara o yüzden kötü çıkma ihtimali yüksek de olsa paylaşmak istedim buradan.


Konusu:
"Ev" yarışmasının eleme gecesi... Yayın olması gerektiği gibi devam etmektedir. Ta ki elenen yarışmacı evi terk edinceye dek. Bir silah sesi duyulur ve canlı yayın kesilir. Ev'e silahlı biri girmiş ve tüm çıkışlara bomba yerleştirmiştir. İstediği bu sıkıcı yarışmaya biraz heyecan katmak ve oyunun kendi kurallarına göre oynanmasını sağlamaktır. Evden çıkmak için tek şartı vardır; o gece Ev'de tüm olacaklar canlı yayınlanacaktır...

festival de cannes 2010

Cannes Film Festivali bugün başlıyor. 23 Mayıs'a kadar devam ediyor.
Tam film listesi ve Johnny Depp & Tim Burton Cannes özel röportajı ile karşınızdayım.



In competition:
Mathieu AMALRIC TOURNEE
Xavier BEAUVOIS DES HOMMES ET DES DIEUX
Rachid BOUCHAREB HORS LA LOI
Alejandro GONZÁLEZ IÑÁRRITU BIUTIFUL
Mahamat-Saleh HAROUN UN HOMME QUI CRIE
IM Sangsoo HOUSEMAID
Abbas KIAROSTAMI COPIE CONFORME
Takeshi KITANO OUTRAGE
LEE Chang-dong POETRY
Mike LEIGH ANOTHER YEAR
Doug LIMAN FAIR GAME
Sergei LOZNITSA YOU. MY JOY
Daniele LUCHETTI LA NOSTRA VITA
Nikita MIKHALKOV UTOMLYONNYE SOLNTSEM
Bertrand TAVERNIER LA PRINCESSE DE MONTPENSIER
Apichatpong WEERASETHAKUL LOONG BOONMEE RALEUK CHAAT
Un Certain Regard:
Derek CIANFRANCE BLUE VALENTINE
Manoel DE OLIVEIRA O ESTRANHO CASO DE ANGÉLICA
Xavier DOLAN LES AMOURS IMAGINAIRES
Ivan FUND, LOZA LOS LABIOS
Fabrice GOBERT SIMON WERNER A DISPARU
Jean-Luc GODARD FILM SOCIALISME
Christoph HOCHHÄUSLER UNTER DIR DIE STADT
Lodge KERRIGAN REBECCA H. (RETURN TO THE DOGS)
Ágnes KOCSIS PÁL ADRIENN
Vikramaditya MOTWANE UDAAN
Radu MUNTEAN MARTI, DUPA CRACIUN
Hideo NAKATA CHATROOM
Cristi PUIU AURORA
HONG Sangsoo HA HA HA
Oliver SCHMITZ LIFE ABOVE ALL
Daniel VEGA OCTUBRE
David VERBEEK R U THERE
Xiaoshuai WANG RIZHAO CHONGQING
Out of Competition:
Ridley Scott ROBIN HOOD
Woody ALLEN YOU WILL MEET A TALL DARK STRANGER
Stephen FREARS TAMARA DREWE
Oliver STONE WALL STREET - MONEY NEVER SLEEPS
Gregg ARAKI KABOOM
Gilles MARCHAND L'AUTRE MONDE
Special Screenings:
Charles FERGUSON INSIDE JOB
Sophie FIENNES OVER YOUR CITIES GRASS WILL GROW
Patricio GUZMAN NOSTALGIA DE LA LUZ
Sabina GUZZANTI DRAQUILA -- L'ITALIA CHE TREMA
Otar IOSSELIANI CHANTRAPAS
Diego LUNA ABEL

Aronofsky & Pitt & Arriaga

Darren Aranofsky ve Brad Pitt önce The Fighter'da bir araya gelmeye niyetlendiler ama sonra olmadı o iş. Sonra baktılar ayrılamıyorlar The Tiger çıktı ortaya. Yönetmen Aronofsky, baş rol Brad Pitt, senaryo Guillermo Arriaga olunca işler değişiyor tabi. 


John Vaillant'ın kitabından uyarlanan hikaye çeşitli internet sitelerinden edindiğim sınırlı bilgi ile şu şekilde oluyor:
"A True Story of Vengeance and Survival" which takes place on the Siberian plain, where human development is encroaching on the tigers' habitat -- and one tiger turns on the intruders. With townspeople being tracked and hunted with an almost supernatural power, a conservationist game warden must face down the tiger. It is a fight that only one of them can win."
Merakla bekliyorum.

7 Mayıs 2010 Cuma

cruel intentions - praise you

We've come a long long way together
Through the hard times and the good
I have to celebrate you baby 
I have to praise you like I should


Fatboy Slim - Praise You .mp3
Found at bee mp3 search engine