Kim demiş 2 days in Paris July'nin ilk yönetmenliği diye??
Bilmemek değil öğrenmemek sevgili sinefil. Tamam her yerde ilk filmiymiş gibi söz ediliyor olabilir ama her şeye inanmayacaksın.
J'ai peur, j'ai mal, je meurs (2004)
Kim demiş 2 days in Paris July'nin ilk yönetmenliği diye??
Bilmemek değil öğrenmemek sevgili sinefil. Tamam her yerde ilk filmiymiş gibi söz ediliyor olabilir ama her şeye inanmayacaksın.
J'ai peur, j'ai mal, je meurs (2004)
Genç ve güzel kalmak için bakire kızları öldürtüp kanları ile banyo yapan 17. yüzyılda bir Macar kontesi... Kontes Bathory. Birçok vampir hikayesine ilham kaynağı olan bu kadın çok sevgili July Delpy'nin de dikkatini çekmiş. 2 Days in Paris gibi eğlenceli, sıcak bir ilk filmden sonra Kanlı Nigar tadındaki bu kontesin hikayesine hem senaryo yazmış hem de yönetmenlik yapmış. Kendisini Before Sunrise ve Before Sunset'ten beri severek izlediğimden ve ayrıca Erinç şiddetle önerdiği için festivallerde kaçırdığım bu filmi 31 Temmuz'da vizyona girer girmez izleyeceğim. Size de şimdiden haber veriyorum çünkü gişe filmi olmadığı için az sayıda salonda gösterilecektir. Bakarak olun, kaçırmayın. Trailer isteyene.

Film Ekimi 2008 kapsamında izlediğim bu film vizyona yeni ve tuhaf bir giriş yapmış. Tuhaflığı isminde. Tabu diye çevirmişler Türkçe'ye. Filmin bir diğer ismi olan Nothing is Private ile de bir ilgisi yok üstelik tabunun. Neyse film ismi çevirisi konusunda çok doluyum o yüzden buna ayrı bir yazı ayıracağım.
Yani Mondays in the sun. Günün anlam ve önemi itibariyle 4-5 sene önce izlediğim ama tadı damağında kalan bu filmi günün tavsiyesi ilan ediyorum. "Güneşli Pazartesiler" İspanya'da bir sahil kasabasında yaşayan 7 işsiz adamın hikayesini anlatıyor. Hiç duygu sömürüsüne girmeden işsizlik gerçeğini tatlı tatlı işliyor. Sadece erkeklerden oluşan bir film olmasına rağmen çok yumuşak, hiç de öyle "erkek filmi" denecek cinsten değil. Böyle hafif bir seyirlikmiş gibi söz ettiğime bakmayın Los lunes al sol 17. Goya ödülleri'nde tam beş dalda ödül aldı. En iyi film, en iyi yönetmen (fernando leon de aranoa), en iyi aktör (javier bardem), en iyi yardımcı erkek oyuncu (luis tosar), en iyi yeni aktör (jose angel egido).
Dün gece uzun bir aradan sonra 12 monkeys izledim. Başka bir film olsa hiç acımaz ilk yarım saatinde sızardım, o kadar uykum vardı. Ama tüm replikleri baştan sona ezbere söyleyebilen Erinç'in canlı performansı ve filmin büyüsü sayesinde son kareye kadar izledim. Bir kere bu film Brad Pitt ve Bruce Willis'in en "cool" filmi. İkisinin de o cici suratlarının arkasından karanlık tipler ortaya çıkıyor. Üzerinden 14 yıl geçmiş olmasına rağmen hiçbir zaman sırıtmayacak, zamansız, Terry şahsına münhasır bir atmosfer (aynen Brazil'de olduğu gibi) var. Ben hatırladım size de hatırlatmak istedim. Bir şey bulunamadığında hiç tereddütsüz defalarca izlenecekler listesinde üst sıralarda yer alıyor. Ha bir de filmin başında dediği gibi 12 Monkeys, 1962 yapımı La Jetee adlı kısa filmden esinlenilerek ortaya çıkmış.